19 Eylül 2016 Pazartesi
C Vitamini Kalp İçin Yürümek Kadar Yararlı
29 Ağustos 2016 Pazartesi
Şarap Kalp Sağlığını Olumlu Yönde Etkiler Mi ?
24 Haziran 2016 Cuma
HİPERTANSİYON'DA BESLENME
Hipertansiyon ; Yani yüksek tansiyon, kan dolaşımı için damarlarımızda gerekli olan kan basıncının normalden fazla olmasıdır. Yüksek tansiyon ülkemizde her üç kişiden birinde görülen önemli bir sağlık sorunudur. Tedavi edilmediğinde; kalp yetmezliği, kalp büyümesi, damarlarda daralma, felç, böbrek yetmezliği ve körlük gibi ciddi sorunlara neden olur; bu nedenle mutlaka erken dönemde teşhis edilmelidir. Tansiyonunuz, 180/110 mmHg gibi çok yüksek düzeye erişmediği sürece kolay kolay herhangi bir belirti vermez. Yüksek tansiyonun en sık rastlanan belirtileri; baş dönmesi, baş ağrısı, kalp ağrısı, kulak çınlaması, nefes darlığı, çift veya bulanık görme, burun kanamaları ve düzensiz kalp atışlarıdır.
Hipertansiyon ve beslenme
Şişman kişilerde yüksek tansiyon ortaya çıkma olasılığı normal kilolu insanlara göre 2 mislidir ve şişmanların %70’inde yüksek tansiyon görülür.Vücut ağırlığı olması gerekenin %20 üstünde olanlarda ve özellikle bel/kalça oranı istenenden yüksek olan kişilerde hipertansiyon riski çok daha fazla görülmektedir. Beslenme tarzınınsa, hipertansiyonun oluşumuna ve tedavisine etkileri oldukça açıktır. Özellikle diyetle alınan sodyum, kalsiyum, potasyum, magnezyum, yağ ve alkol kan basıncı üzerinde etkili besin öğeleridir. Öyleyse bu besin öğelerinin tüketiminde bazı noktalara dikkat etmek hem yüksek tansiyon hastaları, hem risk altındaki şişman kişiler için yararlı olacaktır;
Günlük tuz tüketimi olabildiğince azaltılmalıdır, yemeklere ayrıca tuz koymaktan kaçınılmalıdır.Kalsiyumdan zengin beslenmeye dikkat edilmelidir. Başlıca kaynak olan süt ve süt ürünleri tüketilirken yarım yağlı veya light olanların tercih edilmesiyle kalp hastalığı riskini arttırmamak da önemlidir.Potasyum alımının artmasıyla hipertansiyon riski düşmektedir. Bu alımı arttırmak için bol miktarda sebze ve meyve tüketimi gerçekleştirilmelidir.Kandaki magnezyum seviyesinin düşük oluşu da yüksek tansiyon riskini belirleyen faktörler arasındadır.Doymuş yağlardan yüksek bir beslenme tarzı da tetikleyici faktörler arasındadır. Yapılan araştırmalar da doymamış yağdan (ayçiçeği, zeytinyağı, mısır yağı gibi) zengin beslenmenin kan basıncını düşürdüğünü göstermektedir.Alkol kullanımı da özellikle kadınlarda hipertansiyona yol açmaktadır.Ekmeklerin tuzsuz olanlardan seçilmesi de günlük sodyum tüketimini büyük ölçüde azaltacaktır.
Sarımsak kullanımının da olumlu etkileri olduğu düşünülmektedir.Ek olarak balık yağı kullanımının da kan basıncının denetiminde faydalı olduğu görülmüştür.Sakatatlar, kuru meyveler, bezelye, enginar gibi sebzeler, konserve besinler, turşu, zeytin gibi yiyeceklerin sodyum oranı yüksek olduğundan tüketimlerinde dikkatli olunmalıdır.
Risk altında olabilirsiniz. Tansiyonunuzu sık aralıklarla ölçtürün.
Kaynak: Medikal akademi
17 Haziran 2016 Cuma
Obezitenin Gastrointestinal Kanser Türleri Üzerine Etkisi
SAKIZLARIN PERİODONTAL SAĞLIĞA ETKİSİ İLE İLGİLİ LİTERATÜR TARAMASI
Monosodyum Glutamatın Sağlık Üzerine Etkisi
KANSER VE FİTOTERAPİ
KANSER
- NCCAM(Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi);
- Tamamlayıcı ve alternatif tedavileri 5 başlıkta toplamıştır.
- Fitoterapi
- meme kanseri (%12)
- K.C hastalıkları (%21)
- HIV (% 22)
- Astım (%24)
Uyarılar:
- Zencefilin en sık görülen yan etkileri mide yanması ve dermatittir.
- Aşırı miktarda alınırsa merkezi sinir sistemini baskılayabilir ve kalpte ritim bozukluğuna neden olabilir.
- Pıhtılaşmayı azalttığından, pıhtılaşmayı azaltan ilaçlarla birlikte kullanımı kanamaya neden olabilir.
- Isırgan otunun bazı hastalarda karaciğer testlerini bozabileceği, bazı hastalarda da şiddetli alerjik reaksiyona neden olabileceği akılda tutulmalıdır.
- Alerjik bünyesi olanların ve karaciğer fonksiyon testleri bozuk olanların kullanıma dikkat etmeleri mümkünse kullanmamaları önerilmektedir.
- Sarımsağın, birçok ülke de sakinleştirici, antibiyotik, kadın hastalıkları, deri hastalıkları tedavisi, ağrı kesici, solunum ve sindirim sistemi rahatsızlıklarında, afrodizyak, kalp damar hastalıkları ve anti kanserojen özelliğinden dolayı günlük beslenme programlarında yer almasının önemi ve gerekliliği son yıllarda çok daha fazla vurgulanmaktadır.
- İçinde bol miktarda ‘alil sülfür’ bileşeni başta olmak üzere birçok antikanser maddeyi içermektedir.
- Kansere neden olan kimyasal maddelerin (karsinojenler) üretimini azaltır ve vücudun DNA olarak isimlendirilen hücresel yapıtaşının tamir edilmesini kolaylaştırır.
- Bağışıklık hücrelerinin tümör hücrelerini öldürücü etkisini uyarmaktadır.
- Özellikle mide, prostat ve kalın bağırsak kanserlerine karşı koruyucu etkisi saptanmıştır.
- Meme kanseri ile ilgili yeni yapılan çalışmalarda sarımsakta bulunan maddelerin meme kanseri hücrelerini öldürdüğü ve başka organlara sıçramasını azalttığı gösterilmiştir. Bu sonuçlar umut vericidir.
- Aktif bileşenlerinden biri olan ajoen, platelet agregasyonunu geri dönüşsüz olarak inhibe etmekte ve diğer platelet inhibitörlerinin etkilerini arttırmaktadır. Bundan dolayı en ciddi yan etkisi artmış kanamadır. Vücuttan atılma süresi 10-30 saati bulsa da ameliyattan en az 2-3 gün önce alımı durdurulmalıdır.
- Çiğ sarımsak günde 2-5 gram, kurutulmuş toz sarımsak günde 0,4-1,2 gram, sarımsak yağı günde 2-5 mg, sarımsak ekstraktı günde 300-1000 mg dozunda tüketilmesi önerilir.
- Baş ağrısı, yorgunluk, kötü nefes kokusu, bulantı, mide ve bağırsak sistemi yakınmaları, ishal, bağırsak florası değişikliği, tansiyon düşüklüğü ve pıhtılaşmayı bozan ilaçların etkisini arttırıp kanamaya neden olabilmektedir.
- Şeker hastalarında şeker düşüklüğüne mutlaka dikkat edilmelidir.
- Cilde uygulandığında temas dermatiti olarak isimlendirilen alerjik reaksiyona neden olabilir.
- Balın kanserde dahil olmak üzere bir çok hastalıkta enerji ve şifa kaynağı olarak kullanıldığı bildirilmiştir.
- Samarghandian ve ark. (2011) balın prostat kanser hücreleri üzerinde çoğalmayı önleyici etki gösterdiğini ve bu etkinin balın krisin içeriğiyle ilişkili olabileceğini rapor etmişlerdir.
- Balın renal hücre kanserlerinde de apoptozisi tetiklediği ve bu nedenle balın böbrek kanseri tedavilerinde gelecek vaat eden bir kemoterapik ajan olarak değerlendirilebileceği bildirilmiştir.
- Son zamanlarda yapılan bir araştırmadan elde edilen bulgular tüm dikkatlerin bir anda balın üzerinde yoğunlaşmasına neden olmuştur. Laparoskopi aletiyle karından girilerek yapılan kolon kanseri tedavisi sırasında, aletin kullanıldığı karın bölgesinde meydana gelen ensizyon çevresinde genellikle tümörler oluşmaktadır.
- Hamzaoğlu ve ark.(2000) bu bölgeye bal uygulanmasının etkisini incelemek üzere 60 fareye tümör hücreleri enjekte etmişlerdir. Bunlardan 30’ unun ensizyon bölgesine bal uygulanmış, 30’ una uygulanmamıştır. Sonuçta ameliyat için açılan ensizyon kanalı çevresine bal sürülmeyen 30 farede tümörler oluştuğu halde ensizyon kanalı çevresine bal sürülen 30 fareden sadece 8’ inde tümör oluşmuştur.
- Kolon kanseri üzerinde çalışan bilim adamları balın içinde bulunan bir maddenin kanser hücrelerinin yok olmasına neden olabileceğini belirtmişlerdir (Özmen ve Alkın, 2006). Swellam ve ark. (2003), mesane kanserinde balın antitümör ve antimetastatik özellik gösterdiğini bildirmektedirler.
SONUÇ
Gıdalarda Akrilamid'in Oluşma Nedeni ve Zararları Nelerdir
Çocukluk Çağı Demir Eksikliği Anemisinin Nedenleri ve Beslenme Önerileri
Diyetteki demirin emilimini arttıran besin maddeleri
- Diyette askorbik asitin bulunması non-hem demirin emilimini artırır. Askorbik asit mideden duodenuma besinler geçtikçe demirin çözülebilir şekilde kalmasını sağlamaktadır. Özellikle ferik şekildeki demir asit ortamda çözülebilmektedir. Askorbik asit demirin emilimini ancak onunla birlikte tüketildiğinde artırabilmektedir. Yemekle alınan 500 mg askorbik asit demirin emilimini altı kat artırdığı halde, yemekten 4-8 saat önce alınan askorbik asit ise çok az etkili olmaktadır.
- Bazı fermente besinler, diyetteki fitat miktarını azalttığı için demir emilimini arttırır. Örneğin mayalı ekmek demirin emilimini artırdığı için tüketilmelidir. Mayasız ekmek olarak bilinen yufka veya lavaş ekmeği demir emilimini azaltır. Pirinç ağırlıklı yemekte bulunan hem olmayan demirin emilimi sitrik asit, malik asit ve tartarik asit ile 2-4 kat artmaktadır. Fermente biralarda bulunan laktik asit, lahana turşusu ve soya fasülyesinden yapılan fermente ürünler de demir emilimini arttırır.
- Bazı besinler ise demir içermezler, fakat demir emilimini arttırırlar. Bu besinlere örnek; askorbik asit içeriği yüksek olan meyve sularıdır. C vitamini demir emilimini artırdığı için demirden zengin olan besinlerle C vitamini birlikte tüketilmelidir. Diyetteki demirin emilimini azaltan besin maddeleri
- Besinlerde az olarak bulunsa bile fitatlar demirin emilimini etkilemektedir. Fitatların demirin emilimini olumsuz etkilemesindeki mekanizma tam olarak bilinmemektedir Kepekte çok az miktarda bulunan monoferrik fitat emilimi olumsuz etkilememektedir. Ancak sindirim sisteminde oluşan diferrik ve tetraferrik fitat kompleksleri demir emilimini engellemektedir. Kepekli tahıllar, tahıllar, unlar, çerezler ve iyi pişirilmemiş kuru baklagiller fitat kaynaklarıdır.
- Demir-bağlayıcı fenolik bileşikler (taninler) çay, kahve, kakao, bitkisel çaylar, meşrubatlar, çeşitli baharatlar (örneğin güvey otu) ve bazı sebzelerde bulunur.
16 Haziran 2016 Perşembe
Glisemik İndeksin Kronik Hastalıklara İlişkisi
- Glisemi kontrolünü iyileştirir,
- insülin duyarlılığını iyileştirir,
- Kalp-damar hastalık riskini azaltır,
- Tip 2 diyabet riskini azaltır,
- Vücut ağırlığı üzerinde olumlu etkileri vardır,
- Enerji alımında ve deposunda azalma sağlar.
Yüksek posa ve düşük glisemik indeks içeren diyetler, kan lipidlerini azaltır. Bununla birlikte yüksek glisemik indeksli diyetler, HDL-kolesterol metabolizmasını değiştirir ve kan HDL kolesterol düzeyini düşürür (Mercanlıgil, 2008).
Yıllarca diyet rehberlerinde kilo vermek için düşük yağlı, yüksek karbonhidratlı diyet önerilmiştir. Ancak az yağ alımı önerileri şişmanlıkta ki artışı engelleyememiştir. Düşük GI ve yüksek protein içeren alternatif diyetlerle, diyetin glisemik yükü ve insülin talebi azaltılarak yağ oksidasyonu geliştirilebileceği bildirilmiştir (McMillan-Price ve ark., 2004).
İnülin ve Oligofruktozların Sağlık Üzerine Etkileri
İnülin ve Oligofruktozun Sağlıkla İlişkisi
Şeker Hastalığı:
Lipit Metabolizması:
Mineral Emilimi:
Gastrointestinal Sistem:
Kanser:
SONUÇ ve ÖNERİLER
KAYNAK
Cevizin Sağlık Üzerine Etkisi
Fonksiyonel gıdalar, vücudun temel besin ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde, insan fizyolojisi ve metabolik fonksiyonları üzerinde ek faydalar sağlayan, böylelikle hastalıklardan korunmada ve daha sağlıklı bir yaşama ulaşmada etkinlik gösteren gıdalar veya gıda bileşenleridir.
- Cevizin içerdiği vitamin E ve diğer antioksidanların da (fitosterol ve polifenoller) cevizin fonksiyonel gıda olarak kabul görmesinde önemli katkısı vardır.
- Bu bileşiklerin; kalp damar hastalıklarına, belli kanserlere ve yaşlanmanın olumsuz etkilerine karşı koruyucu rol oynadığı belirtilmektedir.
- Vitamin E’nin LDL (Low Density Lipoprotein) kolesterol oksidasyonuna karşı koruma sağladığı ve kalp hastalıkları riskini azalttığı bildirilmiştir.
- Cevizin yüksek miktarda δ- tokoferol (24-46 mg/100g) içerdiği belirtilmektedir.
- Cevizde, antioksidan özelliği olduğu bilinen, kalp damar sistemi için yararlı etkileri olan melatonin’in varlığı da saptanmıştır.
- Ceviz polifenollerinin, antioksidan ve bağışıklığı güçlendirici özellik gösterdiği belirtilmiştir. Bunun sonucu olarak, kalp-damar hastalıklarına ve kansere yakalanma riskinin azaldığı klinik çalışmalar ile desteklenmiştir. Cevizde polifenollerin, en fazla meyvenin dışını saran ince kahverengi kabukta yer aldığı bildirilmiştir
- Cevizde yüksek oranda bulunan, temel amino asitlerden L-arjinin hipertansiyonda özel bir öneme sahiptir. L-arjinin insan vücudunda nitrikoksite dönüşerek, kan damarlarının iç duvarlarını yumuşatmakta ve damarların rahatlamasını sağlamaktadır.
- Cevizde çoklu doymamış yağ asitlerinden Omega 3 ve Omega 6’nın sırasıyla 9.081 g/100 g ve 38.095 g/100 g oranında bulunduğu belirtilmektedir. Çoklu doymamış yağ asitlerinin kalp-damar hastalıklarını önlemede; antinflamator, antihipertansif olduğu, özellikle kan lipit seviyesini azalttığı, trombosis ve damar tıkanıklığını engellediği bildirilmektedir