20 Şubat 2015 Cuma

Diyabet Hastalığında Beslenme Önerileri

Diyabet hastalığının ortaya çıkışı şu şekillerde olur:

  • Pankreastan salgılanan endojen insülinin eksikliğine bağlı olarak tip 1 diyabet,
  • Pankreasın insülin üretmesi ancak dokuların insülini kullanamamasından ötürü, insülin direnci ile tip 2 diyabet oluşur.

Tip 1 Diyabet

Her yaşta görülebilse de, genellikle 30 yaşın altında olan bireylerde ortaya çıkar. Çocukluk çağındaki kronik hastalıklarda da en yüksek insidansı gösterir. 
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ‘nün verilerine bakıldığında, 2025 yılında dünyada 300 milyondan fazla diyabetli bireyin olacağı öngörülmektedir.

Tip 2 Diyabet
  • Sık idrara çıkma,
  • Ağızda kuruluk,
  • Çok su içme,
  • Açlık hissi,
  • Cilt yaralarının geç iyileşmesi,
  • Kuru ve kaşıntılı bir cilt,
  • Sık sık enfeksiyon gelişmesi,
  • Ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma gibi belirtileri vardır. Tümü bir anda oluşmasa da, zaman içinde ortaya çıkar.

İnsülin Duyarsızlığı

Pankreas tarafından salgılanan insülin, vücudumuzda kan şekerinin kontrolünü sağlar. Eğer periferik dokular salgılanmış olan insüline karşı direnç gösterirse ve insüline gerekli yanıt sağlanamazsa, insülin duyarsızlığı meydana gelir.

İnsülin duyarlılığını artırmak için gereken ilaçlar doktor kontrolünde alınmalı ve kilo verirken mutlaka diyetisyene danışılmalıdır. Düzenli egzersiz yapmanın da bu konuya olumlu etkisi olacaktır.

Diyabette Tıbbi Beslenme Tedavisi

İnsülin kullanılmaya henüz başlanmadığı zamanlarda, diyabette kullanılan asıl tedavi beslenme tedavisi olmuş; fakat insülin ve oralantidiyabetiklerin kullanılmaya başlanmasıyla beslenme ikinci plana atılmıştır. Ancak günümüzde, kişilerin yaşam tarzlarında yapmaları gereken değişiklikler, beslenme alışkanlıkları ve sosyo-ekonomik durumları gibi bireysel şartlar göz önüne alınarak belirlenmektedir. Bu da, diyabette beslenme tedavisinin hastalık üzerine olumlu etkisini yeniden gündeme taşımaktadır.
Diyabetin tedavisinde tıbbi tedavi, fiziksel aktivite ve eğitim hep birlikte yürütülmelidir.

  • Diyabette Enerji ve Besin Ögeleri
Enerji:

Diyabetli bireylerde genele göre bir enerji kısıtlaması yapmak yerine, günlük enerji gereksinimleri yaşları, fiziksel aktiviteleri, büyüme ve gelişimleri dikkate alınarak hesaplanmalıdır. İnsüline bağımlı diyabetli bireylerin birçoğu, hastalık tanısı konduğunda zayıftır. Hızlı büyüme, ağır hastalıklar, ketoasidoz gibi dönemlerden sonra günlük alınan enerji miktarı yeniden planlanmalı ve gerekirse artırılmalıdır. Ancak çok kilolu bireylerde  enerji alımıyla birlikte, kullanılan insülin dozunda artış gerçekleşir. Bu durum, vücutta insülin direnci geliştirerek, obeziteye neden olabilmektedir. Bunu önlemek için doğru bir beslenme planı kullanılarak, saptanan günlük enerjiden 250-500 kalorilik bir eksiltme yapılabilir.

Karbonhidrat:

Diyabetli hastaların karbonhidrattan aldıkları enerjinin yüzdesi, hastaların beslenme alışkanlıklarına, kan glikoz ve lipit düzeylerine göre farklılık göstermektedir. Karbonhidrat miktarının enerjinin % 50’sinin altında olmaması gerekir. Karaciğer protein, yağ ve karbonhidrat gibi değişik besin öğelerini glikoz oluşturmak için kullanır. Diyette karbonhidrat alımı sınırlanırsa, hastada kan lipit ve kolesterol düzeyleri artar, bu da koroner kalp hastalığı riskini yükseltir.

Posa:

Kolon kanseri başta olmak üzere birçok gastrointestinal hastalığın önlenmesinde ve tedavisinde çözünmez posa (buğday kepeği, hemiselüloz, lignin) önemli bir rol oynar . Elma, greyfurt, limon, portakal gibi meyvelerde, yulaf kepeğinde, kuru baklagillerde ve birçok sebzede ise çözünür posa vardır. Çözünür posa, kolonda gaz ve kısa zincirli yağ asitlerine fermente olarak, mide boşalmasını geciktirir. Böylece karbonhidratların sindirimini ve emilimini yavaşlatır. Bu etkilerinin yanı sıra, serum lipid (kolesterol, LDL ,trigliserit) düzeyleri üzerinde olumlu etkileri olduğu da bilinmektedir. Çeşitli yiyeceklerle, günde 20-35 g diyet posasının alınması önerilmektedir.

Bu tüketimi gerçekleştirebilmek için şunlar önerilebilir:

  • Beyaz ekmek yerine kepekli veya yulaflı ekmek,
  • Pirinç yerine bulgur,
  • Meyve suyu yerine meyve tüketerek,
  • Öğünlerde bol salata ve bir porsiyon pişmiş sebze yemek,
  • Haftada 3-4 porsiyon kuru baklagiller yemek.
Protein:

Doku yapımı ve onarımı başta olmak üzere birçok önemli görevi vardır. Vücuttaki emilimi sırasında, kan şekerini karbonhidrat kadar yükseltmez ve yağlar kadar çok enerji sağlamaz. Bu nedenle yeterli miktarda tüketilmelidir. Beslenme tedavisinde proteinin hem hayvansal hem de bitkisel kaynaklardan alınması önerilir. Büyüme ve gelişimde rol oynayan gerekli aminoasitlerin yeterince sağlanabilmesi için, alınan proteinin en az % 50’si hayvansal kaynaklı (et,süt yumurta) olmalıdır.

Yağ:

Diyabetli bireylerde aterosklerotik hastalığın gelişme riski, genel popülasyona oranla oldukça yüksektir. Toplam enerjinin %10’undan daha azı doymuş yağlardan sağlanmalıdır. LDL-kolesterolü 100 mg/dl veya daha yüksek olan bireylerde ise, doymuş yağ tüketimi %7’nin altında olmalıdır. Diyet kolesterol alımı 300mg/dl ‘dan az olmalıdır. LDL-kolesterolü 100 mg/dl veya daha fazla olan bireylerde ise 200 mg/dl ‘dan daha düşük olmalıdır. Trans yağ asitlerinin alımı azaltılmalıdır. Ayrıca haftada 2-3 porsiyon balık tüketmek, vücuda omega 3 alımı açısından yararlı olacaktır.

  • Kaynakça

  1. www.diyetkolik.com

Prostat Hastalığında Beslenme

Prostat Nedir 
Prostat bezi erkeklerin üreme sisteminde oldukça önemli bir yer tutar. Prostat iltihaplanması ve prostat kanseri (prostatis) ise erken teşhis edildiğinde tedavisinde önemli yol alınabilecek rahatsızlıklardır.

Prostat büyümesi, çoğu erkekte ilerleyen yaşla birlikte ortaya çıkabilen bir rahatsızlıktır. Özellikle de yaşı 65-70 yaşlarını geçmiş olan erkeklerde görülme oranı daha yüksektir. Prostatın büyümesiyle beraber, ilerleyen dönemlerde iltihaplanma görülür ve kansere kadar ilerleyebilir.

Prostat büyümesi idrar yolunu daralttığı için, idrar çıkışı tam olarak sağlanamaz ve bu nedenle hasta sık sık idrara çıkma isteği duyar. Bu durumda, hastanın idrar torbasında bir kısım idrar birikerek iltihaplanmaya yol açabilir.

Yapılan araştırmalar, prostat büyümesinin birçok farklı nedenden kaynaklanmasının yanı sıra, çinko ve selenyum eksikliğine de bağlı olabileceğini göstermiştir. Prostat tedavisinde son çare ameliyattır; ancak bu rahatsızlıklardan korunabilmek için beslenme alışkanlıklarının sağlıklı olmasına özen gösterilerek tedbir alınabilir.

Prostat büyümesinden korunmak için nasıl beslenmek gerekir


Prostat büyümesinden korunmak için günlük beslenmeye dikkat etmek gerekir.
Posalı besinlerle beslenmek önemlidir. Özellikle de soya, domates, brokoli, Brüksel lahanası, beyaz lahana, yeşil biber, bal kabağı, havuç gibi besinlerin bu konuda yararlı olduğu saptanmıştır. Meyvelerden ise antioksidan içeren üzüm, karpuz, kivi, çilek, böğürtlen, mango yine prostata iyi gelen besinler arasındadır.
Günlük beslenmeye eklenecek E vitamini ve selenyum minerali de prostatın önlenmesinde ve tedavisinde etkilidir.
Her gün tüketilecek 1 çay bardağı kadar kabak çekirdeği, prostat şikâyetlerinin azalmasında etkili olacaktır.
Günlük beslenme programında mutlaka yer alması gereken domates, içeriğindeki likopen dolayısıyla prostata iyi gelir.
Yapılan araştırmalarda nar suyu ve nar tüketiminin de prostat büyümesini yavaşlattığı ve kansere dönüşme düzeyini azalttığı görülmüştür.

  • Kaynakça
  1. www.diyetkolik.com